‘Bir kadının en güzel
süsü gülümsemesidir.’ Kim, ne zaman, niye söylemiş bilmiyorum ama bu cümleyi
pek çok defa duymuştum. Hoş fakat klişe olan binlerce cümleden biriydi benim
için. Ta ki üniversitedeki bir hocam sayesinde tanıştığım ve kendisiyle -çok değil-
2 saat kadar vakit geçirdiğim o süslü kadınla karşılaşana dek.
İtiraf etmeliyim, çok
etkilenmiştim. ‘Parkta oynayan yaramaz çocukların coşkusu, baharın gelişini
daldan dala zıplayarak kutlayan bir serçenin neşesi gibiydi gülümsemesi.’ demek
istiyorum, ancak bu satırları okuyanlar için o gülüşü, bu teşbihlerle anlatmak
en az, ‘Bir kadının en güzel süsü gülümsemesidir.’ cümlesi kadar klişe olacak
diye korkuyorum. O gülüşün içime sinmesi gibi içime sinmiyor. Ne o çocuksu
coşku ne de o zarif neşe, gördüğüm gülüşü ve gülüşle birlikte takınılan tavrı
anlatmaya yetmiyor. Görülmeden
anlaşılabileceğini de hiç sanmıyorum.
Evet, o zarif ve süslü
kadının en güzel süsüydü gülümsemesi. Çünkü onunla geçirdiğim o iki saatte fark
ettim ki o gülümsemenin içinde, her tarafımızı sardığını fark edemediğimiz
yaşamın tüm değer ve güzellikleri ve o değer ve güzellikleri ısrarla
anlatmalarına rağmen, gün be gün unuttuğumuz tüm kelimeler vardı. Aslında ne o
kelimeleri unutmak mümkündü ne de çevremizdeki değer ve güzellikleri görmezden
gelerek yaşayabilmek. Çünkü bunların yeri aklımız değil kalbimizdi,
vicdanımızdı ve asıl unutulan da buydu. O kadınsa bunun farkındaydı.
Elbette yaşam sadece
güzelliklerden ibaret değildi. Hüzün ve acı da vardı. Ve hayatın içindeki değer
ve güzellikleri fark edebilecek o kalbe sahip olabilmenin yoluysa başkalarının
hüzün ve acılarını anlamaktan hatta onları bire bir yaşayabilme yürekliliğini
gösterebilmekten geçiyordu. O kadın bana o iki saatte bu gerçeği bir kez daha
hatırlattı.
Ulaşabileceğim birisi
olsaydı, yanında olmak isterdim. Hatta tüm engellere rağmen onunla daha fazla
vakit geçirebilseydim kendisine aşık bile olabilirdim. Bu engeller, kendisinin
bir Güney Koreli olması dolayısıyla onunla aynı dili ve kültürü paylaşmamamız
değildi. Ve itiraf etmeliyim ki kendisinin annem yaşında olması da benim için
bir engel teşkil etmiyor ve bundan utanmıyorum. Çünkü o gülümseme, her yaştan,
her milletten, her cinsiyetten, her karakterden insanı kucaklayabilecek bir
gülümsemeydi.
Asıl engel neydi biliyor
musunuz? O kadın, Güney Kore yapımı olan ve yönetmenliğini Chang-dong Lee’nin
üstlendiği Poetry / Şiir isimli
filmde, Jeong-hie Yun adlı aktris
tarafından büyük bir başarıyla canlandırılan Mija karakteriydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder