15 Nisan 2016 Cuma

BİR KADIN TANIDIM

‘Bir kadının en güzel süsü gülümsemesidir.’ Kim, ne zaman, niye söylemiş bilmiyorum ama bu cümleyi pek çok defa duymuştum. Hoş fakat klişe olan binlerce cümleden biriydi benim için. Ta ki üniversitedeki bir hocam sayesinde tanıştığım ve kendisiyle -çok değil- 2 saat kadar vakit geçirdiğim o süslü kadınla karşılaşana dek.

İtiraf etmeliyim, çok etkilenmiştim. ‘Parkta oynayan yaramaz çocukların coşkusu, baharın gelişini daldan dala zıplayarak kutlayan bir serçenin neşesi gibiydi gülümsemesi.’ demek istiyorum, ancak bu satırları okuyanlar için o gülüşü, bu teşbihlerle anlatmak en az, ‘Bir kadının en güzel süsü gülümsemesidir.’ cümlesi kadar klişe olacak diye korkuyorum. O gülüşün içime sinmesi gibi içime sinmiyor. Ne o çocuksu coşku ne de o zarif neşe, gördüğüm gülüşü ve gülüşle birlikte takınılan tavrı anlatmaya  yetmiyor. Görülmeden anlaşılabileceğini de hiç sanmıyorum.

Evet, o zarif ve süslü kadının en güzel süsüydü gülümsemesi. Çünkü onunla geçirdiğim o iki saatte fark ettim ki o gülümsemenin içinde, her tarafımızı sardığını fark edemediğimiz yaşamın tüm değer ve güzellikleri ve o değer ve güzellikleri ısrarla anlatmalarına rağmen, gün be gün unuttuğumuz tüm kelimeler vardı. Aslında ne o kelimeleri unutmak mümkündü ne de çevremizdeki değer ve güzellikleri görmezden gelerek yaşayabilmek. Çünkü bunların yeri aklımız değil kalbimizdi, vicdanımızdı ve asıl unutulan da buydu. O kadınsa bunun farkındaydı.

Elbette yaşam sadece güzelliklerden ibaret değildi. Hüzün ve acı da vardı. Ve hayatın içindeki değer ve güzellikleri fark edebilecek o kalbe sahip olabilmenin yoluysa başkalarının hüzün ve acılarını anlamaktan hatta onları bire bir yaşayabilme yürekliliğini gösterebilmekten geçiyordu. O kadın bana o iki saatte bu gerçeği bir kez daha hatırlattı.

Ulaşabileceğim birisi olsaydı, yanında olmak isterdim. Hatta tüm engellere rağmen onunla daha fazla vakit geçirebilseydim kendisine aşık bile olabilirdim. Bu engeller, kendisinin bir Güney Koreli olması dolayısıyla onunla aynı dili ve kültürü paylaşmamamız değildi. Ve itiraf etmeliyim ki kendisinin annem yaşında olması da benim için bir engel teşkil etmiyor ve bundan utanmıyorum. Çünkü o gülümseme, her yaştan, her milletten, her cinsiyetten, her karakterden insanı kucaklayabilecek bir gülümsemeydi.

Asıl engel neydi biliyor musunuz? O kadın, Güney Kore yapımı olan ve yönetmenliğini Chang-dong Lee’nin üstlendiği Poetry / Şiir isimli  filmde,  Jeong-hie Yun adlı aktris tarafından büyük bir başarıyla canlandırılan Mija karakteriydi.

Yine de ben bir kadın tanıdım. Süslüydü. Ama en güzel süsü, kalbinin aynası olan gülümsemesiydi.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder