14 Şubat 2015 Cumartesi

KARMAŞADAN SIYRILMAK



İnsan, biyolojik sınıflandırmadaki bilimsel ismiyle homo sapiens sapiens. Yani, 'düşündüğünün üstüne düşünebilen insan'. Farkındalığının farkında olan insan.


Elbette bunlar, bir canlı olarak, diğer türler arasında gururumuzu okşayacak ve göğsümüzü kabartacak tanımlar ama çoğu zaman, bizden oluşan ve bizim oluşturduğumuz bu hayatın akışına kapılıyoruz ve bu tanımlamaların hakkını veremiyoruz. Düşüncelerimiz ve farkındalıklarımız sadece basit birer beyin fonksiyonu ürünü olarak gelip geçiyor. Özümsenemiyor ve milyonlarca yıllık mucizevi evrim destanının hakkı verilemiyor. Mevcut sosyal hayatın karmaşıklığı bizi bir basamak gerideki türümüzde yaşatıyor adeta. Evet, hala düşünüyoruz, hala bir şeylerin farkına varıyoruz, bir çok şey biliyoruz ve ilerliyoruz ancak bunların bilincine varmadan yaşıyoruz. Rahatlamak yerine yoruluyor, eziliyoruz. 

Bu durum büyük ölçüde, bilgi sahibi olma ve bilge olma durumları arasındaki farklılığa benzer. Bilgi sahibi insan, sahip olduğu bilgileri sırtındaki bir çuvalda taşır. Onun için tüm bu bilgiler birer yüktür. Kendisinden ayrıdır. Bilgeyse tüm bildiklerini, sahip olduğu tüm hücrelere, tüm atomlara pay etmiş ve sindirmiştir. Ayrılık yoktur. Bildikleri kendisidir, kendisi de bildikleridir.

Peki bu bilince sahip olmak için neleri önemsemeli, nelerden kaçınmalıyız?     

Öncelikle söylenenleri anlamak için dev gibi bir kulağa ve onları unutmamak için kulağımıza küpe yapmaya ihtiyacımız yoktur. Bunlar için can kulağıyla dinlemeye ve her canı değerli görmeye ihtiyacımız vardır.

Sözcüklerimizi, karşımızdaki kişide, elimizle koymuş gibi bulmak için, elimizden emin olduğumuzdan daha fazla, kalbimize ve kendimize duyduğumuz inançtan emin olmalıyız.

Kendi 'olmak ya da olmamak' kuramımızla yüzleşemeyip onu, başkalarının eğlencesine meze edersek, o başkalarının, sonumuzu hazırlayacak fitili ateşleme cürretini bulmasına neden oluruz. Bu eğlence onlar için anlık olsa da, yani bir kulaklarından girip öbür kulaklarından çıksa da o kulaklardan çıkanları, doğruluk çesmesini bulmuşçasına kana kanka içenler olacaktır ve bunu gören küçük ve saygısız insanlar, hayatımızı umarsızca kurcalayacaklardır. 

Diğer taraftan doğruluk çeşmesini bulduğunu düşünenler, artık vicdanlarına gereksinimleri olmadığını düşünerek kalplerini, kendilerinden uzakta, ayağa düşmüş cılız bir alevin üzerinde yavaş bir ölüme terk edebilirler. Bu terkediş sadece kendilerine zarar vermez, bir yandan da başkalarının kafalarını karıştırırlar. Bu karışan kafalardan uzanan eller, dili kullanarak az önce bahsettiğim cılız ve hayırsız alevi taşıyan ayakları yukarıda tutar. 

Tüm bunlar yaşanırken durum öyle bir hal alır ki ilerlemek için büyük adımlar atması gereken insanlık, bu adımlar için büyük ayaklara sahip olması gerektiğini düşünecek kadar yüzeysel bir anlayışa gerileyebilir; bu ruh halindeyken de kalemini -ilerleme aracı olarak kullanmak yerine- o büyük ayaklarını gıdıklama, eğlenme ve ego tatmin etme aracı olarak kullanabilir.

Ve tüm bunların karşılığında elde edebileceğimiz şey -en fazla- bir köpeğin bize yönelmiş şaşkın bakışları olabilir. 

İşte bu yazı -bu cümleye dek- yerinde sayan büyük ayaklarımı gıdıklama amacıyla kullandığım bir kalemin ürünüdür aslında ve bu yazıya ancak bir köpek şaşırabilir fakat bunu kabul edip açıkça yazdıktan sonra bu yazı, ilerleme adına küçük bir ayakla atılmış büyük bir adım haline gelmiştir. Artık bu yazıya insanlar da şaşırabilir.



Not: Bu yazı, başta yer alan fotoğraftan yapılan çıkarımlarla oluşturulmuştur. Bu nedenle fotoğrafla birlikte okunması tavsiye olunur.               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder